28 Temmuz 2010 Çarşamba

Kromoterapi - Kanser, Kanser İle Mücadele Kanser Haberler

Renklerle tedavi ülkemiz için son derece yeni bir tedavidir. Bu tedaviyi profesyonel anlamda uygulayan ve bunu dünya standartlarında yapan sağlık kuruluşu maalesef yoktur. Bu konuyla ilgili yurt dışında belli başlı merkezler özel tedaviler uygulamakta, buralarda sırf renklerin tedavi edici gücünü kullanarak birçok hastalığa karşı önemli derece başarılı sonuçlar elde etmektedir.
Renklerle tedavinin ne anlama geldiğini bilmek için öncelikle renklerin psikolojik dünyamız için ne gibi anlamlar ifade ettiğini anlamamız gerekir. Renk terapisi ile insan belirgin bir rahatlama hissedebilir.
Kromoterapi adıyla bilinen renk tedavisi eski Mısır’da, Çin’de ve Hindistan’da çok eskiden beri biliniyordu. Bu tedavi yöntemi insanda bazı renklere ait merkezler olduğu teorisinden yola çıkmaktadır. Alan adı verilen bu merkezler belirli organları yönetir. Bu alanlar enerji alanlarıdır. Bunlar belirli renklerle uyum halindedir. Renklerin özel hâkimiyeti altında bulunan bu enerji alanlarının çalışması için bu renkler son derece önem taşır. Enerji alanlarının ilgili bu renkler tarafından doyurulması gerekir. Bu renkler yeteri kadar olmadığında enerji alanlarında organik veya psikolojik hastalıkların ortaya çıktığı tespit edilmiştir. Böylelikle bu merkezler hiçbir şekilde görevlerini yapamaz duruma gelir; hem idare ettikleri organlarda bazı hastalık belirtileri görülmeye başlar hem de uyum halinde bulundukları renk titreşimleri azalarak bu renge olan ihtiyaç fazlalaşır.
Kromoterapi tedavisinde hastaya aksayan enerji alanının rengiyle ilgili tedavi uygulanır. Ayrıca bu merkezin uyum hali içinde bulunduğu renkle ilgili besinler tavsiye edilir. Bazen bu renk merkeziyle ilgili metallerin taşınması da önerilebilir. Tedavi esnasındaki süre kromoterapi uzmanının tavsiyesine göre yapılır.
Renklerin Tedavi Değerlen
Her renk şifa verici etkinliğe sahip, önemli bir tedavi edicidir. Tüm renklerin bedenin değişik bölgelerine yönelik etkileri vardır. Bu etkiler yöntemine uygun kullanıldığında birçok hastalık için iyileştirici olur. Yurt dışında renkle tedavi oldukça yaygın olmasına rağmen bu konuda maalesef ülkemizde istenilen düzeyde bir gelişme sağlanabilmiş değildir.
Bu tarz tedavilerle ilgilenen, tıp doktoru olmayan kişiler vardır. Yurt dışında şifacılar olarak adlandırılan bu insanların çoğu yaşamış oldukları hastalık dönemlerinden sonra bu tedavilere ilgi duymuşlar bu tedavilere yoğunlaşarak başka insanlara da fayda sağlamak adına uygulayıcı olmuşlardır.
Kromoterapi
Renklerin Şifadaki Anlamlan
Renkler hem tedavi amacıyla hem de kişilik özelliklerinin tespiti açısından Önemlidir. İnsanın enerji bedeninde ihtiyaç duyulan bölgelere zihinsel yöntemlerle ve daha başka metotlarla bu terapi yapılmaktadır. Sadece ihtiyaç duyulan bölgelere uygulanılın a sının dışında, insan aurasının düzeltilmesinde, beyinde alfa dalgası hâkimiyetinin oluşturulmasında, sindirim sorunlarının tedavisinde, zihinsel performansın arttırılmasında, kişinin psikolojik ve ruhsal dengesindeki dalgalanmaları ortadan kaldırmak amacıyla kullanımı hızla artmaktadır.
Her renk bedendeki bazı rahatsızlıkları ortadan kaldırmak için kullanılma potansiyeline sahiptir. Renkleri değerlendirmeyi becermek ve olabildiğince onların gücünü şifayı, elde etmekte kullanabilmek için sessiz, sakin bir ortamda zihnin kullanılması yeterlidir. Teknik kolay olsa da uygulayan kişi tam olarak konsantre olamazsa iyi sonuç almamayabilir. Uygulamaya devam edildikçe birçok insan oldukça iyi neticeler alır ve renklerin şifa verici etkisini tecrübe imkânına kavuşur.
Kırmızı: Dolaşımı bozulmuş dokulardaki dolaşımı düzenlemek ve soğuk vücut bölgelerini ısıtmak için kullanılır. Kırmızı renk yaşam görevimiz düzeyinde tutku ve güçlü duygularımızın kaynağıdır. Pembe ile karışıksa aşk, parlak kırmızı ise hareket halindeki öfke, koyu kırmızı bastırılmış öfke, kırmızı ve turuncu karışımı ise cinsel tutkuyu ifade eder.
Kırmızıyı diğer renklere göre öncelikli olarak tercih edenler, güçlü bir kişiliğe sahiptir. Cinsellik dâhil her alanda enerjik ve cüretli davranarak kendini hem topluma hem de eşine kabul ettirmek gibi davranışların yanında, kısmî bir zorbalık, çevresindekilerle yumuşak ilişkiler kuramama, diplomatik davranamama ve dilini çok sivri kullanma gibi özellikleri de taşıması söz konusudur.
Mavi: Sakinleştiricidir. Hassasiyetimizi ve öğretici yönümüzü temsil eder. Konuşma kabiliyetinin; yani insanın özellikle iletişim yeteneğinin güç aldığı renktir. Sinir sistemini sakinleştirici, bedenin hararetini azaltıcı, algılama yeteneğini geliştirici özelliği vardır.
Mavi rengi diğer renklere göre öncelikli olarak tercih edenler, coşkularını çevresinde bulunanlarla paylaşmak, bulunduğu ortamlarda yumuşak ve yakın ilişkiler kurmak arzusundadırlar. İlişkilerinde insanlara çabuk yaklaşırlar ve onlara aşırı derecede candan davranırlar. Herkesin hakkını almasını arzularlar ve sağlam bir adalet duygusu taşırlar. Hatalı bir iş yaptıklarında, bu durum tatlı bir dille kendisine söylenilince olgunlukla kabul eder ve bu yanlışlarım düzeltmeye çalışırlar. Düşünmeyi, düş kurmayı ve zaman zaman da yalnız kalmayı severler.
Mor: Kişinin ruhsal dünyasıyla bağlantı kurmasına yardımcı olur. Çivit mavisi imgelemeyi arttırarak zihnin açılmasını sağlar. Mor, ruh ile derin bağlılığı ve çivit ise ruhla derin bağlılığa gidişi temsil eder. Korku ve kaygının azaltılmasında, kanın temizlenmesi amacıyla kullanılmaktadır.
Mor rengi birincil renk olarak beğenenlerin yaşamlarında aşk önemli bir yer tutar. Sevmekten, sevilmekten, iltifattan ve kendilerine karşı ince ve kibar davramimasından hoşlanırlar. Güzel ve çekici olmayı arzularlar. Başkalarını kolaylıkla etkileyebilirler, insanlara karşı gösterdikleri samimiyet ve içtenlik çoğu zaman yüzeysel de olsa kendilerini kabul ettirmek için çevrenin görüş ve değer yargılarından dışarıya pek çıkmıyor gibi gözükürler.
Beyaz: Acılarımızı almak ve yerine barış ile huzur getirmek için görev yapar. Yaşam görevimizdeki anlamı, gerçeği temsil etmesidir. Huzurlu ve sorunsuz bir ruh halini ifade eder.
Beyaz nötr bir renk olmasına karşın aslında bütün renklerin birleşmesi ile oluşmuştur. Çünkü beyaz, güneş ışınlarını olduğu gibi yansıtır. Bu anlamıyla beyaz renk saflığı, berraklığı, kararlılığı, sürekliliği ve temizliği simgeler. Süt, kar, toz şeker, un, pamuk, yalnız beyazın değil, aynı zamanda berraklığın da göstergesidir. Beyaz rengi tercih edenler kendilerini her türlü şaibeden ve kirden arınmış olarak göstermeye çalışan insanlar olarak değerlendirilebilir.

Prostat Kanseri

Prostat kanseri, erkeklerde sık görülen kötücül urlardan biridir. Geleceğini hormon tedavisi (östrojen) büyük ölçüde düzeltmiştir.
Nedenler
Prostat adenomunun tersine, prostat kanseri organın arka parçasından gelişir. Hastalık 50-70 yaşları arasındaki erkeklerin büyük bir bölümünde, hiç bir bozukluğa yolaçmayan bir düğüm biçiminde vardır. Henüz bilinemeyen nedenlerle, bu düğüm bazı kimselerde gelişir ve yayılır.
Teşhis
Klinik belirtiler
Prostat kanserinin niteleyici belirtileri yoktur. Hastalık, genellikle yakın bir zamanda ortaya çıkmış ve çok kısa bir süre içinde şiddetlenmiş bazı özgül olmayan belirtilerin yardımıyla teşhis edilir.
Hasta çoğunlukla sancılı sık işeme ve sidik çıkarma güçlüğü gibi sidik çıkarma bozukluklarından yakınır. Kanseri akla getirecek en önemli etmen yaştır. Hasta, bir adenomun görülemeyeceği kadar genç ya da adenomun varlığını daha önce farketmemiş olamayacak kadar yaşlı olabilir. Sidik çıkarma bozukluklarının yamsıra (sık işemeden çok, sidik çıkarma güçlüğü), oturma sırasında rahatsızlık veren apışarası ve makat bölgesi ağrıları vardır. Başka bir belirti, geceleri sidik çıkarma isteğine, bazen uzun süreli ve sancılı kamış sertleşmesinin eklenmesidir.
Başlangıçta kan işemeye ender raslanır.
Kanser genellikle ancak ihtilatlar ya da başka organlara yayılmalar yaptıktan sonra ortaya çıkarılır: Bacaklarda tek yanlı ödem; süreğen böbrek yetmezliği; akciğerlerde ikincil kanser; tedavi edilemeyen kalça siniri ağrısı, kendiliğinden kırıklar. Ayrıca klinik bir muayenede, özellikle de göden barsağının parmakla muayenesinde raslantıyla da teşhis edilebilir. Prostat orantısız biçimde büyümüş, düzensiz, kestaneyi andıran bir biçim almıştır. Sert kıvamlıdır, bir tahta parçası gibi algılanır. Ama değerlendirilmesi güç biçimlerde de algılanabilir: Normal bir prostatta iyi sınırlı, sert bir düğüm; tek bir lobda sınırlı bir sertleşme. Bazı hastalardaysa, organ küçük kalmış, ama taş gibi sertleşmiştir. Sidik genellikle berraktır.
prostat6
Tamamlayıcı muayeneler
Sidiğin çok küçük gözenekli bir filtreden geçirilmesi sonucunda kanser hücreleri ortaya çıkarılabilir. Bir hücrebilim uzmanı sonucun pozitif olduğunu bildirirse, teşhis kesinleşir. Negatif bir sonucun hiç bir değeri yoktur.
Apışarası ya da göden barsağmdan yapılan prostat biyopsisi kesin teşhisi sağlar. Ama en kesin teşhis, ameliyat sırasında çıkarılan parçanın incelenmesiyle konur.
Kan serumunda asit fosfatazlar düzeyinin ölçülmesi (yüksek bulunur), göden barsağının parmakla muayenesinden ya da röntgen incelemesinden en erken 24 saat sonra yapılmışsa değerlidir. Normal değerler bulunması hastalık olmadığını kanıtlamaz. Çünkü asit fosfatazlarm yüzdesi, ancak uzak organlara bir yayılma varsa yükselir.
Damar içine karşıt madde verilerek çekilen sidik yolları filmi, teşhis açısından oldukça önemlidir Yöntemin başlıca amacı, kemikteki değişiklikleri saptamak ve boşaltım sisteminin üst bölümünün durumunu değerlendirmektir (çoğunlukla bakışımı bozulmuştur).
Evrim
Kanser gelişip prostatı doldurarak, önce sperma keseciğine,sonra sidik borularına yayılır. Sidik borularının kanser yayılması sonucunda tıkanmasıysa, olay iki yanlıysa sidik çıkaramamaya, tek yanlıysa da sidik borusundan bölgeye doğru sidik birikmesine yolaçar. Bu ikinci durum, sidik yolu filminde, sidik yolu, böbrek görüntülerindeki bakışımsızlığın başlıca belirtisidir.
Hastalık çoğunlukla leğen çeperini de etkiler, göden barsağına da yayılabilir. Uzak organlara yayılma en çok lenf bezlerinde görülür ve lenf düğümlerinden iskelet ve akciğerlere atlar. Karaciğer ve beyne yayılmalara daha ender raslanır. Göden barsağının parmakla muayenesinde leğen çeperinin ve sperma keseciklerinin kanserden etkilendiği saptanırsa, damar içine karşıt madde verilerek sidik yolları filmiyle, bu yayılmanın sidik torbası, sidik boruları ve böbrek üstündeki sonuçları ortaya çıkarılabilir. Bozukluklar çoğunlukla tek yanlı, bazı hastalardaysa iki yanlıdır. Hastalığın uzak organlara yaptığı yayılmalar klinik, biyolojik muayenelerle ve röntgen incelemesiyle (akciğer filmi, göğüs kemiğine iğneyle* girme, lenf düğümü büyümeleri araştırılması) izlenebilir. Özellikle omurga ve kalça kemikleri filmlerinde, yayılma yoğun bir düğüm ya da fildişi omur adı verilen görünümle saptanabilir.
Prostat kanserinin omurgaya yaptığı yayılma. Bir bel omurunun fildişi omur adı verilen durumu.
Teşhisin kesinleştirilmesi, bir hormon tedavisi uygulayarak hastanın ömrünü uzatmak olasılığı bulunduğundan, son derece önemlidir.
Tedavi
İlaç tedavisi
Prostat kanserinin tedavisi, 1942 yılında Huggins (A.B.D.) tarafından ortaya atılan östrojen (kadın cinsellik hormonları) uygulamasına dayanır.
Prostat kanserinin gelişmesi ve yayılması, erkek cinsellik hormonları (androjenler) tarafından yönetilir. Bu nedenle, kadın cinsellik hormonları, hastalık üstünde duraklatıcı bir etki yapar. Östrojen tedavisi hastalığı iyileştirmez, ama evrimini yeterince yavaşlatıp işlevsel bozuklukları (sidik çıkarma bozuklukları, ağrı gibi) ortadan kaldırır. Ama bu arada östrojenin, hastaların yüzde 5′inde hiç bir etki yapmadığını da belirtmek gerekir. Ayrıca hastaların oldukça önemli bir bölümü de, birkaç ay ya da yıl sonra, bu hormona duyarsızlaşmaktadır.
Öte yandan, bazı hastalarda verilen östrojen, bedenin androjen salgısının etkisini yoketmede yetersiz kalabilir. Böyle durumlarda hadımlaştırma ameliyatı uygulanır. Hastalıkta kullanılan başlıca
Prostat kanserinin bir başka sonucu: Kolkemiği başı düzeyinde (kemik yıfeımı alanı) bir kanser yayılması.
Prostat Hastasının Sağlık Koruması
Bu bölümde, adenomun evriminin yakın dönemde hiç bir girişim gerektirmediği prostat hastalıklarına ilişkin bazı bilgilere yer vereceğiz.
Bu bilgiler, hastalığın çok şiddetli olmadığı ve genel durumu ciddi olarak etkilemediği hastalarla ilgilidir.
Ancak bazı hastaların şu konularda uyarılmaları gerekir:
— işeme sonrasında, sidik torbasında bir miktar sidik kalması (bir sidik yolu enfeksiyonuna neden olabilir);
— torbada sidik birikmesi: Cerrahi girişime ya da genel durum ameliyata izin vermeyecek kadar bozuksa, sürekli sonda koymaya yolaçabilir.
Prostattı hastaların alkollü içki kullanması kesinlikle yasak mıdır?
Kuşkusuz hayır. Ama birçok durumda olduğu gibi aşırıya kaçmamak gerekir. Alkollü içkilere örnek olarak şarap alınırsa, yemek başına 1/4 litreyi aşmamak gerekir. Burada en önemli nokta, beslenmede değişiklikler yapmamaya dikkat etmektir. Bu nedenle, altı gün hiç içmeyip, sözgelimi yalnızca pazar günleri aşırı alkol almak, her gün düzenli içmekten daha zararlı bir harekettir.
Tütün kullanımı yasak mıdır?
Tütünün prostat adenomu üstündeki etkisi henüz bilinmemektedir. Bununla birlikte, prostat adenomunun sidik torbasına bir duyarlılık kazandırdığı sanılmaktadır. Aşırı tütün kullanımı da sidik torbası kanserinde (öteki bütün kanserlerde olduğu gibi) önemli bir etmendir.
İklim prostat hastalığının evrimini etkiler mi?
İklim, leğende kanlanmanın artmasına yolaçıyorsa önem kazanır. Çok soğuk ve özellikle çok sıcak bölgelerden kaçınmak gerekir. Apansız ısı değişmeleri, şiddetli rüzgar ve uzun süre güneş altında kalma, hastalığın şiddetlenmesine yolaçan etmenlerdir (ama adenomun gerçek evrimini etkileyip etkilemedikleri bilinmemektedir).
Eğlence yaşamı nasıl olmalıdır?
Eğlence yerlerine gidilmesini yasaklayan bir şey yoktur: Ama bazı sorunlar yaratabilir. Prostatlı hasta çok sık sidik çıkarma isteği duyar. Bu işlem bazen hem güç, hem de yavaş olabilir. Sinema, tiyatro gibi gösteriler hastayı eğlendirip rahatlatabilir, ama önemli derecede sık işeme görülen hastalarda bir kaygı kaynağı da olabilirler. Bazı hastalara, gösteri sırasında salondan dışarı çıkmak (sık olarak) oldukça sıkıntı verir. Olay, yakın çevre dışındaki yemekli toplantılarda da aynı derecede önemlidir.
Özetlersek, hastalığın çok şiddetli olmadığı durumlarda (yalnızca geceleri ortaya çıkan ya da gündüzleri ender olarak görülen sık işeme) hastanın normal eğlence yaşamını sürdürmesi öğütlenir. Daha şiddetli durumlarda (sidik çıkarmanın çok sıklaşması) bu tür eğlenceler azaltılmalı, hattâ vazgeçilmelidir.
Bedensel etkinlik öğütlenir mi?
Oturmak, daha da önemlisi uzun süre yatakta kalmak, torbada ivegen sidik birikmesinde önemli rol oynayan etmenlerdir. Bu nedenle, hareketsizliğin önlenmesi zorunludur. Ancak hastalıkların ortaya çıktıkları genel bir yaş dönemi gözönüne alınacak olursa, ağır spor etkinliklerinden mutlaka kaçınmak gerekir. Bu hastalara yaşlarıyla orantılı bir bedensel etkinlik öğütlenir ve özellikle ivegen bir hastalık sırasında (grip gibi) uzun süreli yatak dinlenmesini önlemek gerekir. Böyle bir hastalık sırasında, hasta düzenli aralıklarla yataktan kalkıp dolaşmahdır.
Cinsel ilişkiler sürdürülmeli mi?
Cinsel ilişkiler, hastanın yaşıyla orantılı olarak normal sınırlar çerçevesinde sürdürülebilir.
Ruhsal etmenler önemli olabilir mi?
Prostatlı hasta çoğunlukla kaygılıdır. Hastalığını sürekli olarak gizlemek ister: bu nedenle çevreden gelecek her türlü heyecan etmeni, sıkıntısını bir kat daha artırır ve buna bağlı olarak bozukluklar şiddetlenir.
Meslek yaşamında bir değişiklik gerekli midir?
Prostat hastalıkları genellikle 60 yaşlarından sonra görülürler; bu nedenle mesleksel sorunlar fazla bir önem taşımazlar.
Çalışma yaşamını sürdüren hastalarda, önlenmesi gerekli en önemli şey, uzun süreli oturma durumudur (şoförler). Ayrıca sık sidik çıkarma isteği çalışmayı kesintilere uğratacağından, hastaya rahatsızlık verebilir. Hasta emekliye aynlmışsa, bu sorun kendiliğinden çözümlenir. Ama bu arada, emekliliğin hiç bir iş yapmamak olmadığı da unutulmamalıdır.
Yolculuklar sırasında dikkat edilmesi gereken noktalar nelerdir?
Bir yolculuk sırasında ortaya çıkabilecek en önemli olay, torbada ivegen sidik birikmesidir. Bu ihtilatı önleyebilecek herhangi bir ilaç yoktur. Böyle durumlarda, hastaya acil olarak bir sonda takılması gerekir (bir hekim tarafından). Dolayısıyla hasta, yolculuğu sırasında, yanında hastalığını tanımlayan bir belge bulundurmalıdır.
Düzenli tıbbi denetim gerekli midir?
Hastalığın bütün evrimi boyunca, tıbbi denetim biyolojik incelemeler ve röntgen filmleriyle sürdürülür. Kan üresi ölçümünün, daha da iyisi böbreğin kreatin temizleme katsayısının yılda en az bir kez uygulanması gerekir. Özellikle sidik yolları işlevlerinde ortaya çıkabilecek en küçük değişiklikte bile hekime başvurulmalıdır. Cerrahi girişim gereği doğarsa, koşullar bozulmadan (özellikle kalpdamar durumu) girişimi gerçekleştirmek en doğru harekettir. Etkili bir sonuç alabilmek için, östrojen tedavisinin yanısıra kortizon da verilmelidir.
Yüksek enerjili ışın uygulaması, bütün deneylere karşın henüz olumlu bir sonuç vermemiştir. Ayrıca yöntemin, göden barsağı iltihaplarına yolaçtığı da gözlenmektedir. Kısa süredir önerilen soğukla tedavi, ancak genel durumu başka hiç bir çözüme olanak vermeyen hastalara uygulanır. Amacı, sürekli sonda taşımayı önlemektir; ama bazen, donan lobların kesilip çıkarılmasını (endoskop ışığında) gerektirir.
östrojenler, haplar halinde dietilstilböstrol ve damar içine iğnelerle verilen dietilstilböstrol fosfattır. Bu maddeler erkeklik gücünü ortadan kaldırırlar. Memelerde büyüme, hormon tedavisinden sonra bölgenin ışınlanmasıyla önlenebilir. Östrojen tedavisi, kalp kası enfarktüsünün ve beyin damarlarında çeşitli bozuklukların ortaya çıkışını kolaylaştırabildiğinden, tedavi gören hastaların sürekli kalp denetiminden geçirilmeleri gerekir.
İhtilatların ortaya çıkma olasılığı, verilen östrojen miktarlarıyla orantılıdır. Günde 5 mgr ya da daha az miktarda östrojen alınması, ihtilat olasılığını en düşük düzeye indirir.
Cerrahi tedavi
Hastalığın ilk evresinde tam prostat çıkarma girişimi biçiminde uygulanması gereken cerrahi yöntem, üç nedenden ötürü bütün uzmanlarca benimsenmemektedir: Hastalığın erken dönemde teşhis edilmesi enderdir; östrojen birçok hastada fazla bir tehlikeye yolaçmadan yararlı olabilmektedir; girişimler ihtilatlara, sidik tutamama; sidik torbası boynu daralması; v.b. neden olabilmektedir. Ama aşağıdaki durumlarda mutlaka cerrahi girişim uygulamak gerekir:
— sürekli sidik çıkarma güçlüğü (endoskop altında kesip çıkarma ya da sidik torbası yoluyla prostat çıkarılması);
— kanserin Lieutaud üçgenine ve sidik borularına yayılması (sidik borularının sigmamsı kalın barsağâ ağızlaştırılmasi; prostat Lieutaud üçgeni çıkarma ameliyatı; prostat, sidik torbası çıkarma ameliyatı).

Bartholin Bezleri İltihapları

Fazla tehlikeli olmayan, ama sık raslanan ve çok rahatsız edici bir hastalıktır. Yeterli tedavi görmezse tekrarlayabilir. Hastalık çoğunlukla cinsel ilişki dönemindeki genç kadınlarda görülür.
Nedenler
Hastalığın etkeni Bartholin bezlerinin enfeksiyona uğramasıdır. Bunlar, büyük dudakların önüne ve arkalarına yerleşmiş küçük salgı bezleridir.
Salgı kanalları, kızlık zarı ile küçük dudakları ayıran bölgeye açılır. Bezler enfeksiyona uğrarsa, bir apse oluşur. Enfeksiyon etkeni çoğunlukla irin yapıcı bir bakteri (stafilokok, kolibasili, proteus), çok ender olarak da (ama gene de araştırılmaları gerekir) gonokoklardır.
Teşhis
Teşhis klinik muayeneyle konabilir. Hastalık iki görünümde olabilir: İvegen; süreğen.
İvegen biçim
Hasta apansızın şiddetlenen ve dayanılmaz bir durum alan ağrılardan yakınır.
Apışarasındaki ağrı kasık ve kalçaya da yayılarak yürümeyi engeller. Ateş 39-40°C’a kadar çıkar.
Muayenede büyük dudağın iç bölümünde, biçimini bozmuş olan bir yumru bulgulanır. Yumru çok sancılıdır; gergin kırmızı renkli ve sıcaktır.
Süreğen biçim
Bartholin bezinde bir kist oluşmuştur.
Muayenede bezin hacminin arttığı, sertleşip gerginleştiği saptanır. Hafifçe ağrılı olmakla birlikte, daha çok hacmiyle rahatsız eder. Ayrıca ikincil bir enfeksiyon her zaman için gelişebilir.
Evrim
Tedavi edilmezse hastalığın evrimi değişkendir. Her şey kendiliğinden düzelebilir; ama tekrarlamalara çok sık Taslandığından, buna aldanmamak gerekir.
İltihabın uzun sürdüğü durumlarda, Bartholin bezi içinde çoğunlukla irin toplanır ve giderek süregenleşen büyük apseler dölyoluna, deriye ya da daha uzağa apışarasına açılabilir.
Hastalığın bu evriminde belirtiler hafifler; ama günün birinde mutlaka tekrarlar ve tedavisi daha güç olur.
Tedavi
Tedavinin temeli cerrahi girişimdir; çelişkili gibi görünen 3 amacı vardır:
— tekrarlamadan kaçınmak gerekir, yani en iyisi bütün bez çıkarılmalıdır;
— bu iyicil hastalık için, tehlikeleri olmayan bir tedavi uygulanmalıdır;
— hastayı rahatsız etmemesi açısından yara iyileşmesi hızlı olmalıdır.
Bıçakla yararak açmaya, başka türlü hareket etme olanağı kalmayan bazı acil durumlarda başvurulmalıdır.
Gerçekten bu yöntemler hastayı rahatlatır, ama tekrarlamaları kolaylaştırır. Genellikle 2 yöntem öğütlenmektedir:
— tekrarlama olasılığını ortadan kaldıran bezin çıkarılması işlemi (ama bu girişim oldukça güçtür) ;
— bezin geniş olarak deriye açılıp, ağızlarının da açık tutulmak amacıyla deriye dikilmesine dayanan işlem (marsüpiyalizasyon); bu yöntemin uygulanması çok kolaydır; bununla birlikte yara iyileşmesinin daha uzun sürmesi ve bazen tekrarlamalar görülmesi gibi sakıncaları vardır.

Döl Yatağı Boynu Kanseri

Meme kanserinin yanısıra, dölyatağı boynu kanseri, kadınlarda en sık raslanan kanserlerden biridir. Teşhisin erken konabildiği hastalarda, tedavi edilme olasılığı yüksektir (erken dönemde teşhis konulan hastaların yüzde 80-85′inde iyileştirilmiştir) .

Tedavinin, öteki kanserlerden daha kolay olmasının nedeni, bunun dışa vurmuş bir kanser olması ve karmaşık muayenelere başvurulmadan erken dönemde teşhis edilebilmesidir. Ayrıca, özel kanser araştırma yöntemlerinden dölyatağı boynuna bakma muayenesi ve dölyolu salgısından alman örneğin mikroskopta incelenmesi, sözkonusu kanserlerin en erken dönemlerde teşhis edilmesini sağlamaktadır.

Dölyatağı boynuna bakma muayenesi: Dölyatağından alınan salgı örneğinde yapılan hücre incelemesinde kuşkulu belirtiler görülen 40 yaşlarındaki bir kadına dölyatağı boynuna bakma muayenesi yapılmış ve resimde görüldüğü gibi, asetik asit uygulaması sonrasında beyaz bir bölge ortaya çıkarılmıştır. Bu bölge epitel içi bir kansere (yani yüzey epitelinde sınırlı, başlangıç halinde bir kanser biçimi) ilişkindir.

Nedenler

Dölyatağı boynu kanseri, her yaşta ortaya çıkabilir; ama, en sık raslandığı dönem, 35-50 yaşlardır. Bu, sistemli kanser araştırmalarının, 30 yaşından sonra, yılda bir kez yapılması gerektiğini gösterir.

Dölyatağı boynu kanserinin raslanma derecesi, doğrudan doğruya cinsel etkinlikle orantılıdır. Hastalık, çocuk doğurmuş kadınlarda daha çok gömülür. Bu nedenle, doğum yapmış kadınlarda dölyatağı boynunun çok iyi incelenmesi gerekmektedir.

Hastalığı oluşturan başlıca iki neden, süreğen dölyatağı boynu enfeksiyonları ve gelişme kusuru biçiminde (dölyatağı boynu epitelinde mikroskopik anormallikler) dölyatağı boynu bozunlarıdır. Bu tür durumlarda, hastaların sürekli olarak gözlenmesi gerekir.

Teşhis

Dölyatağı boynu kanseri, genel olarak, yassı epitel hücreli kanser (yüzde 90-95) ve bazen adenokanserdir (yüzde 5-10). Epitel içi kanser tipi, yalnızca epitel dokusunda sınırlıdır. Yayılıcı kanserde ise bozunlar, epiteli aşarak alt dokulara işlerler.

Epitel içi kanser

Hastalıkta hiç bir işlevse.l belirti görülmez. Bu nedenle, teşhis, yalnızca dölyatağı boynunun sistemli muayenesiyle konabilir.

Dölyatağı salgısında hücre incelemesi ya da biyopside alınan parçanın laboratuvarda incelenmesi, kanseri ortaya çıkarır. Spekulum muayenesinde, normal görünüşlü mukozanın örtücü epitel tabakasının yerel kalınlaşmasına bağlı olarak, dölyatağı boynu üstünde küçük bir düğüm görünümü saptanabilir. Dölyoluna bakma muayenesiyse, kırmızı ve beyaz bozunları tanımayı sağlar ve biyopsiye yön verir.

Teşhis, boyanan bölümlerde hücre incelenmesi yapıldıktan sonra, sonuçların dölyoluna bakma muayenesi ve biyopsi sonuçlarıyla karşılaştırılmasıyla kesinleşir.

Kanserin yayılıcı bir özellik taşımadığını, yalnızca, dölyatağı boynunun bütünüyle çıkarılması doğrulayabilir.

Yayılıcı kanser

Klinik belirtiler

Günümüzde, dölyatağı boynu kanserlerinin teşhisinde, eskiden olduğu gibi, yalnızca, iki belirtiye (âdet kanaması dönemi dışında kanamalar ve beyaz akıntılar) dayanılmamaktadır. Bu belirtiler, çok önemli kanıtlar olmakla birlikte, bazen geç dönemlerde ortaya .çıktıklarından, sözkonusu kanserlerin çoğu, dölyatağı boynuna ya da üreme organlarının başka bir bölümüne dikkati çeken çeşitli olgular sonucunda bulgulanmaktadır/lar: Sözgelimi, bambaşka bir nedenle (miyom, ağrı, kısırlık, doğum kontrol araçları takılması) hekime başvuran kadınlarda, dölyatağı boynundan alınan salgı örneğinde hücre incelemesi uygulanması.

Âdet kanamaları dönemi dışında kanamalar

Bütün dölyatağı boynu kanserlerinin temel belirtisidirler. Tipik durumlarda, âdet kanamaları dışındaki dönemlerde ortaya çıkan, az miktarda ve kırmızı renkte bir kan yitimi biçimindedir. Kanamayı bir tahriş başlatır (cinsel ilişki gibi). Daha az tipik durumlarda, bu kanamalar, kendiliklerinden başlarlar ve bazı hastalarda kan, koyu bir renk almıştır. Aşırı kanamalara ender raslanır.

Dölyatağı bpynunun doku kesiti. Bölgede bir kanser vardır (yassı epitel hücreli kanser).

Yukarda anlatılanlara bağlı olarak, normalin dışında herhangi bir kanama durumunda, vakit geçirmeden bir hekime başvurmak gerekir.

Beyaz akıntılar

Âdet kanamaları dönemi dışında kanamalarla birlikte olduğunda, kanser bulunduğunun kesin kanıtıdır. İltihaba karşı bir tedavi uygulandıktan sonra, sistemli boyama yöntemleriyle kanser teşhisi doğrulanır.

Klinik muayene

Dölyatağı boynu kanserlerinin teşhisinde uygulanan başlıca yöntem, spekulum muayenesidir. Hastaların yüzde 88′inde, bir bozunu (tomurcuklanma; kenarları düzensiz, kanamalı yaralaşma) ortaya çıkarır. Bundan sonra, biyopsiye başvurulur.

Bozunlar kesin değil, yalnızca kuşkuluysa, alınan salgıda hücre incelemesi ve biyopsiyle iyice gözden geçirilmelidir. Ayrıca, kanser araştırması için özel yöntemler uygulanabilir.

Dölyolundan parmakla muayenede şunlar bulunabilir :

— dölyatağı boynunda düğümcüklü bir alan;

— yaralaşma;

— sertleşmiş bir taban;

— narin ve kolayca kanayan bir tomurcuklanma,

— anormal bir sertlik.

Muayene sonrasında, hekimin parmağı kana bulanmış olarak çıkar. Kanserin çevreye yayılma durumunu anlamak için, mutlaka göden barsağının parmakla muayenesi de uygulanmalıdır.

Tamamlayıcı muayeneler

Salgıda hücre incelemesi

Dölyolu, dölyatağı boynu ve dölyatağı boynu içinden alman salgı örneklerinde, hücre incelemesiyle teşhis doğrulanır.

Dölyatağı boynuna bakma muayenesi

En küçük kuşkuda bile uygulanmalıdır; çünkü, iyicil görünümleri ayırdetmeyi sağlayarak, yalnızca, kuşkulu görünümleri (beyaz bölgeler, kırmızı bölgeler, mozaik görünümü) saptar. Ayrıca, biyopsiye yön verir.

Biyopsi

Biyopsi, kesin teşhisin tek aracıdır. Schiller testiyle (lugol ile boyanan dölyatağı boynunun üstünde, kanserli bölüm iyodu almaz. Normal yassı epitel ise, ceviz rengine boyanır) ya da dölyatağı boynuna bakma muayenesinde saptanan bölgeden, bir doku parçası alınmasına dayanır.

Döl Yatağı Boynu Kanserinin Klinik Biçimleri

Yerleşime göre biçimler

Dölyatağı boynu kanalının kanserleri, aynı belirtileri gösterir. Yalnızca, kanal içinden alınan salgı örneğinde hücre incelemesi ve dölyatağı boynu mukozasından kazımayla alınan parçaların laboratuvarda incelenmesi teşhisi sağlar. Bu muayeneler, kanser kuşkusunu doğrulayan kanıtlar verirse, kanserin dölyatağı boynu, dölyatağı içi yayılmasını araştırmak için bir dölyatağı filmi çekilir.

İlerlemiş biçimler

Çok sayıda belirtiler gösterirler.

Dölyatağı boynu kanseri. Bütün dölyatağını kaplayan bir tomurcuk görülmektedir. Olay çıplak gözle, yalın bir enfeksiyon izlenimi verir.

— düzensiz, fazla miktarda, âdet kanaması dönemi dışı kanamalar;

— beyaz akıntılar;

— alt üyelerde ödemlerin yolaçtığı ağrılar;

— sidik çıkarma ve sindirim sistemi bozuklukları.

Yalın bir klinik muayene, teşhisi koymayı sağlar. Biyopsiyle alınan parçanın laboratuvarda incelenmesi, teşhisi doğrular.

Evrim

Tedavi edilmeyen kanser, hem bölgede, hem de uzak organlarda evrimini sürdürür.

Yerel olarak, komşu organlara dölyatağı gövdesi; göden barsağı, dölyolu bölmesi; göden barsağı) yayılır; sidik çıkarma bozukluklarına (sıkıştırma ya da sidik yollarına yayılma) ve sinirsel ihtilatlara yolaçar.

Uzak bölgelerdeyse lenf düğümlerine, karaciğere, kemiklere yayılır.

Ayırıcı Teşhis

Çıplak gözle yapılan teşhisin güçlüğü, kesin teşhisi koymak için biyopsi yapmak gerekliliğini ortaya koyar.

Bazı bozunlar, çeşitli dölyatağı boynu gelişme kusurlarıyla karıştırılabilir. Dölyatağı boynu içine bakma muayenesi, çoğunlukla kesin teşhisi sağlar.

Tomurcuklu bozunların bir bölümüyse, dölyatağı boynu polipleriyle karıştırılabilir.

Tedavi

Epitel içi kanser

Epitel içi kanser, mikroskop altında kanser yapısı göstermesine karşılık, hiç bir zaman, kanserin ilerleyici gücünü taşımaz: Bir kez çıkarıldı mı, asla tekrarlamaz. Tek sorun, kesinlikle, epitel içi olma özelliğinin saptanmasmdadır. Bunun için, dölyatağı boynunun çıkarıldıktan sonra, mikroskop altında bütünüyle incelenmesi gerekir. Teşhis doğruysa, tedavi burada kesilir; yayılıcı bir kanserin sözkonusu olduğu anlaşılırsa, uygun tedaviye geçilir.

Görüldüğü gibi, elden geldiğince, erken teşhis koyabilmek için, mutlaka sistemli kanser araştırmaları uygulanmalıdır.

Yayılıcı dölyatağı boynu kanseri

Bu kanserler, ışınlamayla ya da ışınlama ve cerrahinin birlikte uygulanmasıyla tedaviye çalışılır. Ama, cerrahi girişimin uygulanabilmesi, yalnızca urun yapısına değil, hastanın genel durumuna da bağlıdır. Bu nedenle, ameliyatın yolaçabileceği bütün tehlikeler ortadan kaldırıldıktan sonra, cerrahi girişimlere başvurulabilir.

Bilanço

Tedavi yöntemlerinin seçiminde, şu durumlar gözönüne alınır.

Yayılma

Klinik muayeneyle, yerel yayılmalar saptanır. Bölgesel yayılma tamamlayıcı muayenelerle belirlenir. Bunların başlıcaları şunlardır:

— hastalığın klinik evresi ne olursa olsun, mutlaka uygulanması gereken damar içine karşıt madde verilerek sidik yolları filmi çekme: Çünkü, kanserin bölgesel yayılması durumunda, ilk etkilenecek organ sidik yoludur,

— özellikle dölyatağı boynu kanalı kanserlerinde dölyatağı filmi çekme;

— hastalığın sidik torbasına yayıldığı hastalarda, sidik torbası içine bakma muayenesi;

— lenf yolları filmi, leğen ve bel aort lenf düğümlerindeki kanser yayılmasını ortaya çıkarır; ayrıca, girişimden sonra, bu organların kesin olarak temizlenip temizlenmediklerini gösterir.

Genel durum

Tedavi yönteminin seçimini etkileyen başlıca etmendir. Genel bir bilanço (kalp damar, dolaşım sistemi, akciğerler, biyolojik durum) yapıldıktan sonra, sonuca göre izlenecek tedavi kararlaştırılır.

Hastanın durumu, cerrahi girişime elverişliyse, ışın tedavisi ve cerrahi tedavi birlikte uygulanır; beden ameliyatı kaldıramayacak durumdaysa, yalnızca ışın tedavisi (buna ilaç tedavisi eklenebilir) uygulanır.

Cerrahi tedavi

Yumurtalıkların çıkarılmasını ve lenf düğümlerinin temizlenmesini içeren, tam dölyatağı çıkarma ameliyatı uygulanır. Ayrıca, hastalığın ilerleme evresine göre çevre dokuları da,. az ya da çok çıkarılır.

Işın tedavisi

İki biçimde uygulanır:

— radyum tedavisi: Dölyatağı boynuna ve dölyolu çıkmazlarına radyum uygulanarak, madde bölgede 8 gün kadar bırakılır;

— leğen çeperine dıştan ışın tedavisi. Hastalığın durumuna göre, değişik sıralarla ya da birlikte uygulanan bu yöntemler, erken dönemde teşhis edilmiş kanserlerde çok iyi sonuç vermektedir.

Dölyatağı Gövdesi Kanseri

Dölyatağı boynu kanserinden daha ender raslanır. (Burada, dölyatağı gövdesi kanserleri arasında en sık görülen dölyatağı mukozası kanserini inceleyeceğiz.) Hastalık, dölyatağı boşluğundan, dölyatağı iç deliğine kadar uzanan işlevsel mukozayı (andometriyum) etkiler.

Nedenleri

Hastaların yüzde 80 kadarı, yaşdönümüne girmiş (50-65 yaşlar) kadınlardır. Hasta, ne kadar genç olursa, teşhis o kadar güçtür. Dölyatağı kanserlerine daha çok şişman kadınlarda raslanması, tedaviyi güçleştiren bir etmendir; çünkü, kansere genellikle, atardamar yüksek basıncı ve şeker hastalığı da eklenir.

Progesteron tarafından dengelenmeyen bir östrojen salgısı (çoğunlukla, yaşdönümü sırasında görülür), dölyatağı mukozasında aşırı gelişmeye yol açar. Bu durum, herhangi bir tedavi uygulanmazsa, dölyatağı mukozası kanserine yolaçabilir. Buna örnek olarak, hormon yapan yumurtalık urları gösterilebilir.

Teşhis

Klinik belirtiler

Fazla belirti yoktur. En önemli belirti, yaşdönümüne girmiş bir kadında, bir kanama görülmesidir. Bu âdet kanamasıyla ilgisiz kanama, çoğunlukla kendiliğinden başlar. Âdetten kesilmemiş hastalarda, âdet kanamalarında şiddetlenme biçiminde bir belirti verir. Ayrıca, irinli ve pembe renkte akıntı da görülebilir. Ağrıya çok ender raslanır.

Belirtilerin fazla olmaması nedeniyle, yaşdönümü öncesi dönemde, hastalığın pek farkına varılmayabilir. Çünkü, bu dönemde, işlevsel kanamalara çok sık raslanır.

Klinik muayene

Spekulum muayenesinde, çoğunlukla, dölyatağı boynunun sağlam olduğu görülür. Bu nedenle, kanseri ortaya çıkarmak için, dölyatağı salgısından örnek alınarak hücre incelemesi uygulamak gerekir. Dölyolundan parmakla muayenede de, hastaların çoğunda hiç bir şey saptanmaz. Dölyatağı normal hacminde ya da çok az küçülmüştür; çıkmazlar, esnekliklerini korurlar. Yaşlı kadınlarda, kuşku verici bir belirti olan, yumuşak ve büyümüş dölyatağına çok ender raslanır.

Tamamlayıcı muayeneler

Hücre incelemesi

Dölyolu ve dölyatağı boynundan alınan salgılarda hücre incelemesine, dölyatağı mukozasından alınan örnekte hücre incelemesini de eklemek gerekir. İlk iki inceleme, yalnızca yüzde 30 oranında pozitif sonuç verir. Oysa, mukoza örneğinde hücre incelemesiyle, hastaların yüzde 75-90′ında kesin teşhis konabilir. Ama, yanılma olasılığı da vardır (yüzde 6,1-25 hastada, yanlış olarak negatif sonuç alınabilir). Bu nedenle, negatif sonuç alınsa bile incelemeleri sürdürmek gerekir.

Dölyatağı, dölyatağı borusu filmi çekme

Yukardakini tamamlayan bir yöntemdir. Ama, enfeksiyon ya da dölyatağı yumuşaklığı gibi durumlarda uygulanmamalıdır. Görüntüler, son derece niteleyici ve değişmezdir; her filmde çevresi düzensiz, türdeş olmayan (ekmek kırıntıları gibi) boşluklar saptanır.

Biyopsi amaçlı mukoza kazıma

Alınan parçaların laboratuvarda incelenmesi, teşhisi kesin olarak doğrular.

Evrim

Bu kanser, tedavi edilmezse, ölümle sonuçlanır. Gelişmesi yavaştır; uzun süre dışa vurmayarak, dölyatağı kasının içinde gelişir.

Kanser hücrelerinin lenf düğümlerine yayılması, lenf yoluyladır. Bu yayılma, geç dönemde olur ve hastaların, ancak yüzde 15 kadarında görülür.

Tedavi

Önce, bütün kanserlerde yapıldığı gibi, tedavi öncesi bir bilanço hazırlanmalıdır (özellikle şişman, atardamar yüksek basınçlı ve şeker hastası kadınlarda).

Damar içine karşıt madde verilerek, boşaltım sistemi filmi çekme, mutlaka uygulanmalıdır. Böbrek işlevlerinin etkilenip etkilenmediğini değerlendirmeyi sağlar.

Uygulanabilecek başlıca tedaviler şunlardır:

— ışın tedavisi: Dölyatağı içi ve dölyolu içi radyum tedavisi ya da dıştan ışın tedavisi;

— cerrahi girişim: Yumurtalıkların çıkarılmasını da kapsayan tam dölyatağı çıkarma ameliyatı ve bazı hastalarda lenf düğümlerinin de temizlenmesi.Genellikle bu iki yöntem birarada uygulanır:

— ya ilk dönemde cerrahi girişimde bulunulur ve yalnızca, dölyoluna radyum tedavisi uygulanır;

— ya da önce dölyolu içi ve dölyatağı içi radyum tedavisi uygulanır, sonra cerrahi girişime başvurulur.

Hastalığın dölyatağı boynu mukozasına kadar ilerlediği hastalarda, dölyatağı boynu kanserlerinde uygulanan tedavilerden yararlanılır.

Hastanın genel durumu, cerrahi girişime izin vermiyorsa, dıştan ışm tedavisi ve ilaç tedavisine başvurulur.

ERİŞKİNLERDE BÖBREK KANSERİ


Erişkinlerdeki böbrek kanseri  ile çocuklardaki böbrek  kanseri mikroskopik açıdan da, klinik açıdan da birbirinden farklıdır.

Erişkinlerdeki böbrek kanseri bir adenokanserdir (Grawitz uru ya da berrak hücreli karsinom). Böbrek borucuklarının epitel hücrelerinden gelişir. Grawitz uru ya da böbrek adenokanseri çok yavaş gelişen, klinik açıdan uzun süre belirti vermeyen bir kanserdir. Kökeni ve ortaya çıkışını kolaylaştırıcı koşullar henüz bilinmemektedir.

TEŞHİS

Klinik belirtiler

Hastalığı açığa vuran belirtiler çok çeşitlidir. Böbrek kanserlerinin yüzde 70-75′i kan işemeyle kendini belli eder. Ama bu kanama, kendiliğinden kesilen ve yeniden oluşması oldukça uzun süren bir belirtidir. Kan işeme tamdır, bol miktardadır ve genellikle ağrısızdır. Çoğunlukla aralıklıdır ve kararsızdır; sidik torbası iltihabı, ağrılı işeme, günlük sidik hacminde değişme gibi sidikle ilgili başka hiç bir belirti kanamaya eşlik etmez. Ama bazı hastalarda pıhtılar böbrek sancısı nöbetine neden olurlar.
Kan işeme, başka hiç bir bozukluk yapmadan yıllarca tek başına gelişebilir. Ağrılı biçimlere,,ur büyük olmadıkça sık raslanmaz; çoğunlukla kan işemeyle birliktedirler. Ağrı, kanamaya göre daha geç belirir. Çoğunlukla hafif ve süreklidir. Yeri genellikle beldedir, ama belirsiz, yaygın ya da karında olabilir.

Bel bölgesinde bir urun ele gelmesi, hastaların ancak yüzde 5-6’sında teşhise yardımcı olur. Nispeten geç ortaya çıkan bir belirtidir. Ur üst kutba doğru geliştiği zaman kaburgaların altına girer ve elle yoklanabilmesi için, oldukça büyük olası gerekir. Alt kutup uru daha kolay farkedilir. Sert ve yumru yumrudur.

Böbrek uru çevresi toplardamarların kendiliklerinden yırtılmasına bağlı karın zarı arkası ivegen kanamaya ender raslanır; ama ciddi bir tabloya yolaçar. Şiddetli, apansızın başlayan ağrı, şok durumu, karın zarı uyarılması belirtileri ve iç kanama ile yansır. Hastaların yaklaşık üçte birinde, sidikle ilgili hiç bir belirti yoktur. Ama genel durum bozukluğu, ciddi bir yorgunluk, iştah azalması, belirgin zayıflama, kanın çökme hızı yüksekliği, ciddi bir hastalığı düşündürür.

Özellikle, açıklanamayan, uzun süreli, hiç bir enfeksiyona bağlı olmayan ve antibiyotiklere direnen bir ateş, önemli bir belirtidir. Böbrek kanserinin ateşli biçimlerine sık raslanır ve son derece ciddidir. Ateşin nedeni urun salgıladığı maddelerdir (ateş yükseltici); böbreğin çıkarılmasından sonra da ateşin sürmesi, bir yayılmanın (metastaz) belirtisidir.

Kan yuvarları artışına her zaman raslanmaz; ama genellikle kansızlığa neden olan öteki kanserlerin tersine, böbrek adenokanseri bazen alyuvar sayısı artışıyla kendini gösterir.

Hastaların yaklaşık yüzde 2’sinde tek başına atardamar yüksek basıncı vardır.

Kansere paralel olarak gelişen, ama urun etkinliğiyle hiç bir ilişkisi olmayan kansere benzer hastalıklarsa, günümüzde çok iyi incelenmiş oldukları için, bazen henüz pek gelişmemiş bir urun ortaya çıkarılmasına yardımcı olurlar.

Yalancı paratiroyit bezi büyümesine bağlı kan kalsiyum düzeyi yükselmesi ve biyolojik belirtiler, paratiroyit bezi iyicil urununkiyle aynıdır. Belirtiler özellikle sindirimle ilgilidir: Kabızlık; kusmalar.

Büyük karaciğerli karaciğer yetmezliğine, yalancı kan globülinleri bozukluğuna ve amiloyidoza daha az raslanır.

Tamamlayıcı muayeneler

Erişkinlerdeki böbrek kanserinin teşhisi röntgen filmlerinin yorumuna dayanır.

Hazırlıksız çekilen filmler, çoğunlukla bir kutupta, bazen böbreğin bütün çevresine yayılmış, hattâ yanlış teşhislere yolaçabilen kireçleşmeler (yıkılmış urlar) biçiminde yumru yumru bir böbrek gösterirler. Damar içine karşıt madde verilerek çekilen boşaltım sistemi filminde itilmiş ve sonra kanserle kaplanmış çanaklar görülür. Biçim bozukluğu, yer değişikliği ve kopmalara sık raslanır ve röntgen görüntüleri çok değişiktir: Yengeç kıskacı, solmuş çiçek, tersine dönmüş şemsiye, v.b. biçimleri.

Röntgen filminde böbreğin «sessiz» olmasına sık raslanır ve önemli bir anlamı vardın Süzme yapan böbreği bütünüyle ortadan kaldıran kanser; kan pıhtısı ya da kanser tomurcuğunun oluşturduğu havuzcuk içi engeli; böbrek toplardamarı tıkanması.

Göğüs filmi, akciğere yayılma olasılığını bir yana bırakmayı ya da ortaya çıkarmayı sağlar.

Böbrek atardamarı filmi, çok önemli inceleme öğeleri sağlar: Urun düzensiz olarak yeniden damarlanması; yıkılmış urlarda damarlanmamn azalması; böbrek kılıfını aşan ya da aşmayan yoğun ur; toplardamarların urla kaplanması (toplardamar dönüşünün yokluğu). Ana toplardamar filminde, böbrek toplardamarı tıkacının yaygınlığı saptanır.

Radyoizotop incelemesi ve damar içine karşıt madde verilerek çekilen lenf yolları filmi de bazen yararlı olur.

MAKROSKOPİK GÖRÜNÜM

Tek başına, tek yanlı ur, böbreğin bir kutbunda ya da içinde yerleşir; yuvarlak sert, kükürt sarısı rengindedir; yer yer kanama alanları ve doku ölümü bölgeleriyle kaplıdır.

İçinde bol miktarda damar bulunur.

Ur önce bağdokusundan yalancı bir kılıfla çevrilmiştir. Böylece normal böbrek dokusundan ayrılır ve böbreğe yayılmadan böbrek dokusunu iterek gelişir; çanakları iter, ezer ve kopartır. Aynı zamanda, böbrek çeperinin de biçimini bozar. Sonra ur, çevresindeki kılıfı yıkarak böbrek dokusu içinde yayılır.

Daha ileri bir evrede, ur böbrek kılıfını deler, böbrek çevresindeki yağlı doku içine yayılarak komşu organları (kalın barsak, dalak, pankreas) tehdit etmeye başlar.

Böbrek urlarında toplardamarlara yayılma son derece özeldir. Böbrek toplardamarları ve sağ yandaki alt ana toplardamar, en sık raslanan yayılma yerleridir.

Sol yanda ise, urun yayılmasıyla çoğunlukla sperma (meni) toplardamarı tıkanır.

Lenf yollarına yayılmaya sık raslanır, ama neden olduğu lenf düğümü büyümeleri genellikle ura yakın bölgelerde sınırlı kalır.

Boşaltım sisteminin öteki organlarına doğru yayılma, kuraldışı bir durumdur.

Uzak yayılmalar (metastaz) bedenin herhangi bir yerinde, evrimin herhangi bir döneminde gelişirler. Sık raslanan bu yayılmalar özel bazı nitelikler gösterirler; bazen hastalığı ortaya çıkarıcı belirtidirler; çoğunlukla tektirler ve genellikle fazla gelişmemişlerdir.

Hastaların çoğunda, uzak yayılma ura bağlıdır; yani urun evriminin yavaşlığını izler ve ana ur kaldırılınca, yayılma da durur.

Kemiklere yayılmalara sık raslanır. Akciğere yayılmalar, çok ender görülmelerine karşılık, en hızlı gelişenlerdir.

Böbrek epitel uru çok yavaş gelişen bir kanserdir. Yayılmaları da kendi gibi çok yavaş evrim gösterir.

Tedavi edildiği evreye göre, teşhisinden 5 yıl sonra yaşama oranı, yüzde 50′nin üstünde bir ortalamayla yüzde 75-yüzde 10 arasında değişir. Ama, urun çoğunlukla, başlangıcından çok sonra kesin klinik belirtiler verdiğini de gözönünde tutmak gerekir.

TEDAVİ

Böbrek kanserinin tedavisi her şeyden önce cerrahidir.

Hastaların ortalama yüzde 90′mda kanserli böbreğin ve böbrek yuvasının birlikte çıkarılmasına dayanır. Ameliyatta ölüm oranı çok düşüktür (yüzde 2 dolaylarında). Kanser iki yanlıysa ya da tek bir böbrek üstündeyse, ancak kısmi böbrek çıkarılması uygulanabilir. Kuşkusuz bu durumda sonuçlar daha az olumlu, ameliyatın tehlikesi de daha yüksektir.

Ameliyat edilemeyecek derecede yayılmış kanserlerde, ışın tedavisi uygulanır.

25 Temmuz 2010 Pazar

Kanserden Korunmak - Kanser, Kanser İle Mücadele Kanser Haberler

Kanserden Korunmak - Kanser, Kanser İle Mücadele Kanser Haberleri, Kanserle Savaş


Düzenli uyku ve sporun kadınlarda kanser riskini azalttığı bildirildi.

ABD'de yapılan araştırma, spor yapmanın kadınlarda kanser riskini büyük ölçüde azalttığını ancak az uykunun sporun faydalarını yok edebileceğini gösterdi.

Araştırmaya 6 bin kadın katıldı. Bu kadınlardan yoğun spor yapanlarının kansere yakalanma riskinin hafif fiziksel faaliyette bulunanlara göre yüzde 25 az olduğu belirlendi.

Ancak spor yapan ve gece 7 saatten az uyuyan kadınların kansere yakalanma riski gece düzenli uyuyanlara göre yüzde 47 fazla çıktı.

ABD Ulusal Kanser Enstitüsü'den James McClain, sporun meme ve kalın bağırsak kanseri de dahil olmak üzere tüm kanser türlerine yakalanma riskini azalttığını ancak az uyumanın hormonlar ve metabolizma üzerinde ters etki yapabileceğini belirtti.

Araştırma, Amerikan kanser araştırma derneğinin desteklediği Washington'da düzenlenen bir konferansta sunuldu.

AA

Erkeklerde Meme Kanseri Olabiliyor - Kanser, Kanser İle Mücadele

Erkeklerde Meme Kanseri Olabiliyor - Kanser, Kanser İle Mücadele Kanser Haberleri, Kanserle Savaş


Her sene dünyada 1 milyondan fazla, Türkiye'de de yaklaşık 150 bin kişi meme kanserine yakalanıyor. Ayrıca seneda toplam 7 milyon 600 bin kadını kanser nedeniyle kaybediyoruz. 40-49 yaş arasında her 66 kadından 1'inde, 50-59 yaş arasında da her 40 kadından 1'inde meme kanserine yakalanma riski var.

Bu risk yaş ilerledikçe daha da artmakta. Avrupa'da meme kanserinin daha yaygın olmasının nedeni de bu. Türkiye'de kadınların çalışma hayatına girmesi, doğurganlığın azalması nedeniyle gelecekte kansere yakalananların sayısında bir artış bekleniyor.

Şu an Avrupa'da 8, Türkiye'de de her 12 kadından 1'inin meme kanserine yakalanma riski var. Ancak Türkiye'de kadınların yaşam standartlarıyla ilgili bir takım önlemler alınmazsa bu risk artabilir ve Avrupa'nın önüne geçebiliriz."

Kadınların meme kanseri riskine karşı alışkanlıklarına dikkat etmesi gerektiğini vurgulayan Yalçın, "Türkiye'de nüfus hızla yaşlanıyor. Yaşlanma meme kanserine yakalanma riskini de beraberinde getiriyor. Bu hastalığa karşı riski azaltmak için beslenme alışkanlıkları ve sporla kadınlarımızı daha sağlıklı yaşlandırmalıyız

20'li yaşlardan itibaren her kadının kendi kendine muayene yapması gerekiyor. Çok basit olan erken tanı yöntemiyle kadınlar baş belası olarak düşünülen meme kanserinden korunabilirler. Ancak bazı kadınlar, kendi kendine muayenede eline kitle gelmesine rağmen, utandıkları için hekime başvurmuyor. Bu da hastalığın tüm vücuda yasenemasına, tedavi için çok geç kalınmasına neden olabiliyor.

erkeklerde meme dokusu olmadığı için hastalık tüm vücuda daha hızlı yaseneır. Bu nedenle kadınların aksine erkeklerde geri dönüşü zor sonuçlarla karşılaşabiliyoruz. Meme kanseri konusunda erkeklerin de kadınlar kadar dikkatli olması, kendi kendine muayene yapmaları önemli...

Kaynak: kanserdim.com

Kanser ağrılarına Etkili Çözüm... - Kanser, Kanser İle Mücadele

Kanser ağrılarına Etkili Çözüm... - Kanser, Kanser İle Mücadele Kanser Haberleri, Kanserle Savaş 

Hastalığın ilk dönemlerindeki şiddetli ağrılarla başa çıkmak için yapılması gerekenler

Kanser, insanoğlunun var oluşundan beri büyük sıkıntı ve acılara sebep olan, çoğu zaman çaresizlik duygusu ve psikolojik çöküntünün eşlik ettiği bir sağlık sorunu.

Hasta ve yakınları için ağrı, ölümün kendisinden bile daha büyük bir korku kaynağı. Ağrının tedavi edilmesi, hastanın hayati faaliyetlerini yerine getirebilmesini kolaylaştıracağı gibi moralini de yükselterek tedavinin başarı şansını artırabilir.

Özellikle kanserin ileri dönemlerinde ağrı şiddeti artar. Her sene yaklaşık 4,5-5 milyon insanın kansere yakalandığı ve bu hastaların yaklaşık yüzde 80'inin ağrı çektiği biliniyor. Bu nedenle kanserli hastalardaki ağrı sorunu aynı zamanda toplumsal bir sorun olarak ortaya çıkıyor. Zaman'da yer alan habere göre, kanserde ağrı, tümörün kendisine ait sebeplerle olabileceği gibi, kanser tedavisi sırasında uygulanan cerrahi, kemoterapi, radyoterapi gibi yöntemlere bağlı ağrılar da görülebilir. Genellikle kemik, üreme organları ve baş-boyun kanserlerinin yüzde 80'inde, mide, akciğer, pankreas ve meme kanserinde yüzde 60-80, bağırsak ve böbrek tümörlerinde yüzde 40-60 oranında ağrı görülürken lenfoma ve lösemide bu oran yüzde 20'lere düşüyor. Kanserde ağrı kontrolü konusunda gerek ağrı biliminde, gerekse teknolojide son otuz seneda elde edilen gelişmeler yüz güldürücü. Basit ağrı kesici ilaçlardan morfin benzeri kuvvetli ağrı kesicilere, sinir bloklarından programlanabilen ağrı pompalarına kadar çok geniş bir yelpazede tedavi seçenekleri var. Bu konuda deneyime ve gerekli donanıma sahip, tıbbın birçok alanından hekimlerin ortak çalıştığı merkezlerde, kanser ağrısı tedavisi olan bir sağlık sorunu.

Kanserde ağrı kontrolünü genel olarak ilaçlarla yapılan tedavi ve ilaç dışı yöntemler olarak ikiye ayırabiliriz. İlaçla tedavide başarının sağlanması için Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO) tarafından önerilen basamak tedavisine uyulması gerekiyor. Buna göre başlangıçta daha basit ağrı kesiciler kullanılırken hastanın klinik durumuna göre bu ilaçların basamak sistemi içinde artırılması ve morfin benzeri ilaçlardan yardım alınması gerekiyor.

İlaç tedavisi ile başarılı olunamayan hastalarda uygulanan yöntemler; ağrıya sebep olan sinirlerin radyo dalgaları kullanılarak yok edilmesi, omurilik pilleri ya da morfinin direkt olarak omuriliğe verildiği pompa sistemlerine kadar çok geniş bir yelpaze çizmekte.

WHO ve IASP verileri kanserde ağrı tedavisinin yüzde 70-90 oranında başarı ile yapıldığını ve sadece ilaçlarla yapılan tedavi ile yüzde 70-85 oranında ağrıların kontrol altına alınabildiğini gösteriyor. Bugün kanser tedavisi içerisinde neredeyse unutulan kanser ağrısı bir kader değildir ve doğru değerlendirme ve tedavi ile ortadan kaldırılarak hastaya yaşam kalitesi ve hastalığının tedavisi açısından moral verecektir.
Kaynak: Kanserdim.com

Malign melanom - Cilt Kanseri - Kanser, Kanser İle Mücadele Kans

Malign melanom - Cilt Kanseri - Kanser, Kanser İle Mücadele Kanser Haberleri, Kanserle Savaş


Cilt kanserleri, tedavisinde olumlu sonuçlar alabileceğiniz ve hastalıktan kurtulması muhtemel kanser türlerinden. Ancak ne kadar erken teşhis edilirse, ne kadar çok ciddiye alınırsa tedavisi de o kadar başarılı oluyor. Aksi takdirde doktora gitmekten nefret eden, 20 yıllık evliliğinde sadece bir kez hastaneye giden İngiliz Kevin Batchelor’ın başına geldiği gibi çok geç kalınmış olabiliyor.
Son derece sağlıklı olan Kevin Batchelor, bir gün sağ bacağında yeni bir ben oluştuğunu farkeder. Önemsemez. Karısı Carole Batchelor, doktora gitmesini ister. Hayatı boyunca doktora gitmekten nefret etmiş olan Kevin, karısının önerisini reddeder.
Günler geçer, o ben büyür, rengi iyice koyulaşır ve hatta kanamaya başlar. Karısı artık her gün doktora gitmesi için yalvarsa bile yine de gitmez. Hatta her zaman yaptığı gibi pamukla kapatıp üstüne bant yapıştırmaya devam eder. Fakat bir yandan da endişelenmeye başlar.
Altı ay sonra, iyice büyümüş olan benin kenarları da artık iyice şekilsizleşmeye başladığında doktora gitmeye razı olur. Doktorun koyduğu teşhis, cilt kanserleri arasında en tehlikelisi olan ‘Malign melanom’dur. Pişman olmak için de çok geçtir.
Tedavisi başlasa bile Kevin, 16 ay sonra akciğerlerine ve karaciğerine de sıçrayan kanser yüzünden hayatını kaybeder.
“Kocam tedavisi en kolay kanserden doktora gitmekten korktuğu için öldü” diyen Carole, Kevin’in son zamanlarında kendine çok kızdığını, bu kadar aptal olduğu için kendini hiç affetmeyeceğini söylediğini anlatıyor.
‘Malign melanom’, İngiltere’de en sık görülen kanser türlerinden beşinci sırada. Diğer kanser türlerinde hastalığın orta evrelerinde bile kemoterapinin iyi geldiğini belirten doktorlar, kemoterapinin karmaşık bir cilt kanseri olan ‘Malign melanom’da işe yaramadığını söylüyor.

Kanser Nasıl Oluşur? - Kanser, Kanser İle Mücadele Kanser Haberleri

Kanser Nasıl Oluşur? - Kanser, Kanser İle Mücadele Kanser Haberleri, Kanserle Savaş, Bitkisel Kanser Tedavisi, Kanserojen, Kanser Deşifresi, Kanser Tedavisi, Kanser Belirtileri, Kanserin Sebepleri, kanser resimleri, kanser belirtileri, kanser çeşitleri, meme kanseri, akciğer kanseri, kanser türleri, rahim kanseri, mide kanseri


Kanser oluşumu tıp dünyasında yoğun araştırılan konuların başında gelmektedir. Hastalığın ortaya çıkmasında rol oynayan nedenler ve mekanizmalar günümüzde oldukça iyi anlaşılabilmiştir. Kanser dokuları oluşturan hücrelerin kontrolsüz olarak çoğalması sonucu ortaya çıkan genetik bir hastalıktır.
Burada "genetik" tanımlaması kansere ailevi yatkınlıktan öte, genlerdeki mutasyon denilen değişikliklere bağlı kazanılmış işlev bozukluklarını tanımlamaktadır. Çeşitli hücre içi ve dışı etkenlere bağlı olarak hücrelerde önce sınırsız çoğalma yeteneği (ölümsüzlük) ortaya çıkmakta, ardından eklenen mutasyonlar hücrelerin sadece bulundukları yerde değil daha uzak yerlerde de çoğalabilmesini mümkün kılmaktadır (metastaz). Bununla birlikte bugüne dek elde edilen veriler kanserin oluşumunu önlemeye yönelik uygulamaların çok daha büyük başarılar getirebileceğine işaret etmektedir. Çünkü bütün kanser türlerinin %60'dan fazlasının önlenebilir çevresel nedenlere bağlı olduğu kabul edilmektedir.
Şimdiye dek onkoloji uzmanları kanseri hep doku hücrelerinin mutasyona uğrayıp tümöre dönüşmesi olarak tanımlıyordu. Ancak The Economist dergisinin kapağına taşıdığı kök hücre keşfi doğrultusunda kanserin artık “kontrolden çıkmış kök hücrenin yol açtığı bir durum” olduğu kabul ediliyor.
Tümörlerin yapısında kök hücre bulunması bilim dünyası için beklenmeyecek bir sonuç. Çünkü kök hücreler sadece kök hücrelerin bölünmesiyle ortaya çıkabiliyor. Yani kanser oluşumu ilk olarak kök hücrede başlıyor. Bir kök hücrenin bölünerek çoğalması sonucu ortaya bir kök hücre, bir de doku hücresi çıkıyor. Eğer başta bölünen kök hücre “kontrolden çıktıysa” o zaman bu yeni doğan 2 hücre tümör oluşumu için çalışmaya başlıyor.